29 Aralık 2009 Salı

Küçük hanımın 2009'da öğrendikleri...

Bir yıl bitiyor. Bende bu biten yılda neler yaptığımızı küçük hanımdaki değişiklikleri yazmak istedim. Hem hafızamı yoklamış olacağım, hem de geçtiğimiz yılın ayrıntıları kayıtlara geçmiş olacak.

-İlk defa babasından ayrı kaldı. Onun içinde benim içinde zor günlerdi. Uyku uyumadı ve bir dizi hırçınlık. Mecburi bir ayrılıktı 5 ay sonra bitti.

- Kendi kendine giyinmesini öğrendi. Ayakkabılarını ve paltosunu artık kendi çıkarıyor.

- Uzun cümleler kurmayı öğrendi. Sayısız şarkı ezberledi. Türkçe 20 ye kadar, İngilizce 10 kadar saymayı öğrendi.

- Baby Tvden Nickelodeon'a transfer olduk. Dora ve Caillou sevgisi doruklarda.

- Bazı kuralları öğrendik yerler çöp atmamak. Sıra beklemek. Birşey alınca parasını ödemek gibi.

- Kavga etmeyi öğrendi. Son zamanlarda tehdit vari kelimelerde kullanıyor. Bir daha size gelmeyeceğim. Artık seni sevmiyorum gibi.

- Kaydıraktan yalnız başına kaymayı öğrendi.

- Yardımla takla atmayı ve köprü kurmayı öğrendi. Oyun grubu sayesinde.

- Şekilleri, renkleri öğrendi. Belli sınırları çizerek onun içini boyamayı öğrendi. Oyun hamurları, parmak boyaları bu yıl daha bir ilgisini çeker oldu.

- Benim gözümde büyüyen acaba nasıl olacak dediğim tuvalet eğitimini tamamladık. Başlangıç aşaması umduğumuzdan kolay oldu fakat sonrası biraz zorladı. Yeni yeni rayına oturdu.

- Sallanmadan uyumayı öğrendik. Bu bize birlikte yatmayı getirdi ama en azından sallama mevzusunu atlattık.

- Bilimum DVD, VCD, Bilgisayar, İphone kullanmayı öğrendik. Bu konuda oldukça başarılı. Özellikle iphone noktasında. Teknik destek sağlanır :)

- Mevsimleri, yağış şekillerini ve kullandığımız araçları öğrendik. Araçları kullanarak öğrettik metro, vapur, otobüs gibi... Otobüsten çok zevk aldı. İlk defa binince onda biraz şaşkınlık etkisi oluşturdu.

Her gün mükemmel değildi elbette. Hastalıklarımız, kayıplarımız, üzüntülerimizde oldu malesef. Hayat devam etti. Devam ettikçede küçük hanım öğrendi. Sınırsız hafızası her şeyi o kadar çabuk kopyalıyorki bu bizi bile şaşırtıyor. Üzerine titrediğim, sağlığından endişe ettiğim günler kısmende olsa geride kaldı. Her sağlıklı çocuk gibi oda yoluna hızlı adımlarla devam ediyor. Yeni yılın herkese sağlık, mutluluk ve huzur getirmesi dileğiyle...

28 Aralık 2009 Pazartesi

Mutlu yıllar...

Cumartesi günü anne ile beraber oyun grubunda yapıldı. Tasarım genel hatlarıyla öğretmenimize ait.

Biz yapıştırma ve yerleştirme kısımlarını yaptık. Küçük hanım daha çok simli kısımlarla ilgilendi. Anne az döküyorum diyerek her yeri ve tabiki üstümüzüde sim içinde bıraktı.

Yeni yılın olmazsa olmazlarından birini gerçekleştirdik bizde.
Mutlu yıllar dileklerimizle...








25 Aralık 2009 Cuma

Bana yetmeyen zaman...



Koşturma, koşturma, koşturma. Her yer yoğun ev yoğun (taşınma telaşı var), iş yoğun (denetlemeler, yıl sonu). Birde üstüne ekstralar mevzular. Şaşırmış durumdayım. Uyku yetmiyor. Koşturma bitmiyor. Minik hanım akşamları ilgi bekler anne ise yorgun. İş babaya düşer. Baba sonra sitem eder. Kendimden kopyalasam ne hoş olurdu. Bu kadar koşturmaya rağmen bakıyorum ev hala aynı durumda, işte ise bir değişiklik yok. Bir arpa boyu yol gidememişim. Sabırsızlığımda cabası. Kendime bakıyorum iyice salmışım. Yarın ne giyeceğimi bile düşünmek istemiyorum. Üzerime yapışan bu yorgunluktan rehavetten kurtulmam gerek ama nasıl. Eve gidiyorum işle ilgili bir dolu program yapıyorum şunları şunları yaparım diye. Aynı şekilde işte evle ilgili programlama. Ama günlerim sadece programlama yaparak geçiyor icraat yok. Bir yerde ciddi bir sorun var:). Yeni yıl fikri biraz enerji verir belki bana. Üzerimdeki bu rehaveti alır götürür umuyorum...

24 Aralık 2009 Perşembe

Hastalıkta, sağlıkta

Bu yazıyı neden yazdığımı biliyorum. Bir evlilik yok olurken hissettirdikleri yazdırıyor bunları bana. Karşımdaki kişi 'her yeni evlenen kişiye acıyorum diyor'. Dönüp kendime bakıyorum ama ben böyle düşünmüyorum. Eşim, benim diğer EŞİM. Zor zamanlar oluyor elbet. Çatışmalı zamanlar, görüş ayrılıkları ama birbirimizin aynı olsaydık hayat bu kadar eğlenceli olabilir miydi?. Evlilik başka birşey. Üzerine yazılmış, söylenmiş bir dolu söz. Bir başlangıç aslında, karar yola devam 2 kişilik. Daha sonraları arta arta. Ama bitirmek. Hayallerinin yıkılması, çocuğunun üzülmesi. Kişiliğinin yok edilmesi. İçine sindirilmeye çalışılması. Acı.

Hiç bitmeyecek diye birşey yok elbette. Ama insan bitirmek için yola çıkmıyorki. Hep güzel olsun istiyor. Hep mutlu kalalım. Kendi evlilik anahtarım sevgi. Aşk cazibesini yitirebilir. Heyecanı yok olabilir. Ama sevgi evlilik için olmazsa olmaz faktör.

Bir yanım üzgün, bir yanım değil. Üzgünüm bir evlilik yıkılıyor diye. Değilim çocuklar daha huzurlu büyüyecek diye. Karar vermek ne zor. Yanlış kararlar vermemek dileğiyle...

23 Aralık 2009 Çarşamba

Yataktaki kedi....

Son 6 aydır 2 kişilik yatağımız bazen 3, bazen 4 olmak üzere sürekli bir hareket halinde. Hanımefendi sallanarak uyuma fasıllarını atlattıktan sonra nedense aniden bizim yatağa transfer oldu. Kendine sorarsanız biz onun yatağında yatıyoruz. Çok lütufkar izin verdi yatmamıza :). Annelere sorma, biraz araştırma dönem dönem çocuklarda böyle durumlar olur diyor. Psikologlar her zamanki gibi bağımlılık yapar özgürleşemez mevzuları kesin ve katı. Gelde anlat çocuğa yarın iş var bir an önce uyumak gerek yorgunluktan bitap düşen gözkapaklarına birde çığlık çığlığa bağırmalar eklemek kolay mı. Neyse işin aslı bizde son günlere kadar çok şikayetçi değildik. Minicik bi el bir anda sarılıyor size. Elleri yüzünüzde nasıl huzurlu, nasıl tatlı bir uyku anlatamam :). Bende çok zıtlaşmıyorum. Fazla inatçı yapma dedikçe inada yapıyor. Yalnız son günlerde epeyce değişti mevzular. Birgün arı vız vız, birgün Mualla teyzenin bebeği (Mualla teyze aldı adı ondan öyle) yatağımıza teşrif ediyorlar. Uyanır uyanmaz ilk soru bebeğim nerde. Gece tekmeleri, aniden kulağıma inen bir topuk. Yastıkta bulduğum ayaklar. Uyuyana kadar kolumu kaşı, popomu kaşı, sırtımı kaşı seromonileri. Biz uyuyomuyuz, uyuyoruz. Gerisini siz düşünün artık. Varmıdır yatağa yollamanın yolu. Bir formül falan şöyle kolayından :)

22 Aralık 2009 Salı

Bu soruları kim soruyor...


Şaşkınım açıkcası. Bu minik hanım bazen öyle sorular soruyor ki kalakalıyoruz. Aslında sorulardan ziyade içinde kullandığı kelimeler bizi şaşkına çeviriyor. 2,5 yaşındaki bir minik nasıl kullanıyor bu kelimeleri ve doğru yerlerde anlamsız manasız bir şekilde değil. Bazen içinde başka bir çocuk olduğunu düşünüyorum:). Bu kelimeleri nerden öğreniyor büyük ihtimalle Tv'den. Şu sıralar kayıt halinde duyduğu her kelimeyi kaydediyor. Yine tekrarlıyorum ama bu kayıt değilde kullanış yerlerinin doğruluğu şaşırtıyor bizi. Ve işte iki örnek...

Sabah kalktık hazırlanıp anneanneye gittik acelem var işe geç kalıyorum tuvalete götürüyorum alel acele. Üstünü çıkartıyorum soru bir
- Anne neden üstümü çıkartıyorsun?
Ben acele acele
- Neden olabilir Almina tuvaletini yapman için.
Söyleyiş tarzım kendisine biraz sert gelmiş olmalı ki
- Anne soyun nedir ?
Ben şaşkınn gülmekle beraber. Anneanne içerden duymuş sesleniyor İlknur ne dedi ooo. Sorun ne dedi anne. Sorun ne...:)...

Bir diğeride dün akşam oldu.
Babasıyla oyun oynadılar babası bir müddet sonra salona gelince
- Baba neden gelmiyorsun oynamaya?
- Kızım yorgunum biraz dinleneyim
- Baba ama neden yorgunsun?
- İşten geldim canım ondan
Kendine göre bir cevap alamayınca düşündü ve sordu
- Mesele nedir baba?
Biz bakışmakla kaldık. Gülmeli mi ağlamalı mı karar vermedik.

Son günlerde çok şaşırtıyor bizi. Uçmak istiyor mesela 'keşke bende uçabilseydim' ve daha sonra 'keşke bende kuşlar gibi uçabilseydim'. Pilot olacak sanırım :). Uçmak merakı nerden geldi bende merak ediyorum.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Yeni başlangıçlar..

Hayat her gün yeni bir ışıkla başlıyor. Dolu dolu geçiyor günler hızına yetişilemiyor. Şükürler ediyorum, sevdiklerime sıkı sıkı sarılıyorum. Umutlar ve hayaller varoldukça, amaca hızla koştukça yaşamak insanı daha bir kamçılıyor. Yeni sözler veriyorum kendime. Sabrımı sınıyorum kimi zaman. Tartıyorum, ölçüyorum, biçiyorum kafamdakilere bir türlü yer bulamıyorum. En çokda yastığa koyunca kafamı düşünceler daha bir bastırıyor sanki. Hem sessiz, hem heyecanlı hemde endişeli. Ama içimdeki umut ışığı öyle bir parlıyorki nasıl anlatmalı. Sevgiyle ördüğüm her şey nasılda mutlu görünüyor. Bende mutluyum son günlerde, büyük kararlar var arkasında ama yinede mutluyum. Babamında dediği gibi 'emek olmadan, yemek olmaz'. Tüm zorluklar güzel şeylere gebe olsun sevgiyle, mutlulukla birlikte...

15 Aralık 2009 Salı

Melek mi?, Şeytan mı?

Ben karar veremedim açıkcası. Canından başka kaybedecek bir şeyi olmayan bir kadının, ayakta kalmak için ettiği büyük yemin ('Bekle beni Osmanlı tacına ve tahtına ortak olmaya geldim!). Kaybetmekten korktukları uğruna ölümü bir bir çağırması. Kendine köle olsun diye kızını topal bir adama vermesi. Cihan hükümdarı Kanuni Sultan Süleymanı yönetmesi. Hatta onun dışında bir adamdan çocuk dünyaya getirmesi. Üvey oğlunu türlü entrikalarla babası tarafından öldürtmesi ve daha bir sürü şey. Açıkcası karar veremiyorum o bir melek mi?, şeytan mı?. Kimden mi bahsediyorum. Hürrem Sultan. Diğer adı Aleksandra veya Roxelanne. Bana tüm bu duyguları hissettirense Demet Altınyeleklioğlu'nun ilk kitabı Moskof Cariye Hürrem.



Yazar Moskof Cariyenin tarihi bir roman olmadığından, tarihi süreçten esinlenerek geliştirilmiş bir kurgu olduğundan bahsetmekte. Kurgularıyla birlikte sizin tarihin belli başlı olaylarına yolculuk etmenizi sağlıyor. Bir kadının gücünü, saltanat uğruna her şeyi göze alışı. En ufak bir hatasında ölümle burun buruna geleceği bir hayat. Yazar bu kitapta Hürrem Sultanın olumsuz taraflarını anlatırken onun iç sesine kulak vererek kendince haklı yönlerini ortaya koymuş. Bir kadın gözüyle bakmak, evlatlarının yaşamları uğruna başka canlara kıymak onu haklı çırarır mı bilinmez. Malesef kendi sebepleri bize muammadan öte değil. Melek yada Şeytan ama bugün bile isminden söz ettiren güçlü bir kadın. Yazarın bu ilk kitabı olmasına rağmen ben keyif alarak merakla okudum.

14 Aralık 2009 Pazartesi

Gözümüz yollarda beklerken



Cuma günü havanın soğuması ve yağmurla beraber bizde kar yağar umuduyla beklemeye başladık. İzlediğimiz film ve çizgifilmlerde kar konusunun sıkça işlenmesi, bide üstüne cumartesi oyun grubunda kardan adam yapmamız tuzu biberi oldu. İstanbul cumartesi yağmura teslim olunca, bekleyişimizde boşa gitti. Pazarda fırtına ve yağmurla geçti. Küçük hanımı karda oynatamadık ama umudumuzu kaybetmedik bekliyoruz :)



9 Aralık 2009 Çarşamba

Bir küçük Alicik varmış

Bir küçük Alicik bir gün okula başlamış.
Pek mi pek akıllıymış
Okulu da pek mi pek büyükmüş
Ama akıllı çocuk sınıfına dışarıdan
Kestirme bir yol bulmuş
Buna çok sevinmiş
Artık okul ona kocaman görünmüyormuş.
Bir zaman sonra bir sabah
Öğretmen demiş ki;“Bugün resim yapacağız.”
“Ne güzel” demiş çocuk
Resim yapmasını pek severmiş
Her türlüsünü de yaparmış
Aslanlar,kaplanlar,
Trenler,gemiler
Mum boyalarını çıkarmış
Ve başlamış çizmeye
Ama öğretmen “durun” demiş
“Henüz başlamayın!”
Ve herkes hazır olana kadar beklemiş.
“Şimdi” demiş öğretmen
“Çiçek yapmasını öğreneceğiz.”
“İyi” demiş çocuk
Çiçek çizmeyi de çok severmiş
Ve pek güzellerini yapmaya başlamış
Pembe,mavi,portakal mum boyalarıyla...
Ama öğretmen “durun” demiş
Size nasıl yapılacağını göstereceğim
Yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş
“İşte” demiş öğretmen
“Şimdi başlayabilirsiniz”
Küçük çocuk bir öğretmenin resmine bakmış
Bir de kendininkine
Kendininkini daha bir sevmiş
Ama bunu söyleyememiş
Kağıdını çevirip,
Öğretmeninki gibi
Yeşil saplı bir çiçek çizmiş
Ve çok geçmeden
Küçük çocuk öğrenmiş beklemeyi,İzlemeyi,
Ve her şeyi öğretmen gibi yapmayı
Ve çok geçmeden
Başlamış kendiliğinden hiç bir şey yapmamaya
Ama birdenbire
Küçük çocuk ve ailesi
Taşınıvermişler başka bir eve
Başka bir şehire
Ve çocuk gitmiş başka bir okula
Bu okul daha büyükmüş öbüründen
Kestirme yolu da yokmuş dışarıdan
Büyük basamakları çıkmak
Ve uzun koridordan geçmek
Gerekmiş sınıfa kadar
Ve daha ilk gün
Demiş ki öğretmen ;“Şimdi resim yapacağız.”
“Güzel” demiş çocuk
Ve beklemiş öğretmeni
Ne yapacağını söylemesini
Ancak öğretmen bir şey söylemeden
Başlamış dolaşmaya
Küçük çocuğa gelince durmuş
Sormuş “resim yapmak istemiyor musun?”
“İstiyorum” demiş Alicik
“Ne yapacağız?”
“Ne istersen” demiş ögretmen
“İstediğim renk mi” demiş çocuk
“İstediğin renk” demiş öğretmen
“Herkes aynı resmi yaparsa”
“Ve aynı renkleri kullanırsa”
“Kimin ne yaptığını”
“Ve neyin ne oldugunu nasıl anlarım ben?
“Bilmem” demiş çocuk
Ve başlamış çizmeye Yeşil saplı kırmızı bir çiçek. ''Alıntıdır''

Bir çocuğu büyütmek kolay değil elbet. Kendimize ait bir kopya mı yetiştiriyoruz, yoksa kanatlarını açtığında özgürce uçabilen bir kuş mu? Elbette çocuk görerek öğrenir. Belli başlı kurallar vardır uyulması gereken ama onu bir kalıba sokmak mümkün müdür? Büyük işler düşüyor annelere, babalara ve öğretmenlere gelecek güzel yarınlar için...

3 Aralık 2009 Perşembe

Ülkemden kadın manzaraları...

Çaresizlik çok kötü. Çözüm üretememek. Yanıt verememek. Gözlerinin önünde yaşanan bir drama bakakalmak. Çok karşılaşıyorum ben bununla. Çalıştığım sektörün getirisi yada götürüsü. Dünyadaki adeletsiz gelir dağılımı ve kocasına mahkum bir kadın. Bir kadın ki gözü yaşlı. Kocası ayrı yaşıyor (adamın seçimi kadının öyle bir hakkı yok), 6 çocuk annesi. Kronik bir hastalığa sahip. Erişkin birer adam olan oğulları sosyal güvenceli bir işte çalışmıyor. Ve çalışmakta istemiyor. Evdeki kızlar çalışmak istiyor baba izin vermiyor. Anne gözü yaşlı. Tedaviye devam etmek için kocasına muhtaç. Ayrılmak istiyor oturduğu evden elinden gider korkusu yaşıyor. Dönüp tedavi gördüğü kuruma ' siz bana ailemden çok sahip çıktınız' diyor. Darmadağın olmuş durumdayım. Anne olmak, eş olmak, birey olmak ve bir yanın eksik olmak. Ne acı. Ülkemden kadın manzaraları. Açıkcası haykırasım var..............

2 Aralık 2009 Çarşamba

Ben yaparım...

Son iki aydır müthiş bir benlik kazandı küçük hanım. Özgürleşme çabaları, ben yaparım çığlıkları had safhada. Yeni şeyler öğrenmek ve haklı olarak da deneyimlemek istiyor. Bu söylediklerimde sorun yok. Sorun şu ki deneyimlemek esnasında hiç bir şekilde yardım almıyor. Ya kendi yapacak olmadı, anne sen yap yada baba sen yap şeklinde uzayan bir çekişme.

Makasla kağıt kesmeye çalışıyor makası tutmayı gösteriyorum
-hayır ben yaparım. Peki az sonra ağlamaklı ses
-anne ben yapamıyorum sen yap.
-Kızım yardım edeyim baş parmak şuraya, işaret ve orta parmak şuraya. İsyan
-hayıy hayıy ben yapamıyoyum sen yap.

Bir diğer örnek her sabah evden çıkılıyor minik hn. anneanneye bırakılıyor. Tabi aynı seromoni akşamda var. Fakat işe geç kalmama çabası sabah koşturmacası hızlı hareket etmemizi gerektiriyor. Arabaya kendi biniyor. Olaki hız kazanmak için arabaya binişine yardım edelim. İsyan bayrağı çekiliyor. Başlıyor ağlamalar arabadan iniyor kucağa alındığı kısma kadar yürüyor sanki biraz öncekiler yapılmamış gibi tekrar arabaya kendi başına biniyor. Öyleki bazen ayağından çıkarttığımız ayakkabıyı tekrar giydiriyoruz kendi çıkartsın diye. Bunları istemesinde sorun yok. Ama isteme şekli hep ağlayarak. Bu bir süreç elbet büyüme sancıları ama yaşamın içinde bazen zorlaşıyor işte.

2 yaş sendromu mu?, özgüven duygusu mu? çözemedim henüz. Sabır diliyorum kendime :)...