29 Haziran 2010 Salı

Ben bu havaları sevmiyorum....

Hüzün veriyor içime. Ne kadar çok düşünmemeye çalışsamda daha çok düşündürüyor. Kasvet peşimden geliyor. Zaman hiç geçmiyor gibi. Kış çocuğu için yazı bu kadar çok sevmek garip belki ama böyle işte. Kağıtların arasına gömülsemde hüzünlü şarkılar bırakmaz ki yakamı. Güneş açsın yavaş yavaş ben valizimi hazırlamaya başlarken. Yağmurla uğurlama beni şehir. Gün yüzünü görmek istiyorum...

Bunu dinledikçe daha çok yağmurlanıyorum...

http://fizy.com/#s/1j54g0

Haftasonu devam fotoğrafları....





28 Haziran 2010 Pazartesi

Haftasonu ve ilk çekimler...










LYS sınavından çıkan küçük teyzeyle (boyu herkesi geçti) rahatlama yemeği :). Yeniköy-Beykoz arası deniz havası. Anneanne bahçesi, çiçekleri ve yemekleriyle geçirilmiş bir haftasonu.

Yeni makinayla ilgili söyleyeceklerimde hiç bıkmadan ve sıkılmadan fotoğraf çekmek istiyor insan. Bazı şeyleri yeni yeni çözüyorum, fırsat buldukça kurcalıyorum. Minik hanım ara ara isyan ediyor. Yeter çekme beni diye :). Açıkcası muazzam bişey anlatmak mümkün değil yaşamak gerek. Umarım hakkını verebilirim ve güzel şeyler çıkar ortaya. Haftasonu resimleri devam edecek...

25 Haziran 2010 Cuma

...Çok mutluyum çok...


Uzun süredir istediğim bir şeydi. Fakat başka başka ihtiyaçlardan ona bir türlü sıra gelmiyordu. Aslında şimdide sırası değildi. Fakat nasip işte aniden benim oldu. Bügün elime geçti. Kaç gündür sabırsızlıkla bekliyordum. Kendisine oyuncak alınmış çocuklar gibi mutluyum. En kısa sürede güzel paylaşımlarda bulunurum umarım:)

22 Haziran 2010 Salı

...............

Biliyorum ne bu blog, nede annelik siyaseti kaldırabilir. Ama bilinsin ki siyaset yapmak için yazmıyorum duygularımı. Sadece anneler ağlamasın istiyorum, evlatlarını kaybetmesinler istiyorum. Haykırmak istiyorum. Haberlerde feryatlar içinde yürekleri dağlanan anneleri izlemeye dayanamıyorum...

Her gün İtalyan - Home Tv

Home TV, dijitürkün böyle bir kanalı var izleyenler bilir. Daha çok yemek ve ev dekorasyonu üzerine bir kanal. Burdaki programlardan birini üst üste iki gün izledik. Değiştirmek istediğimde küçük hanım kızdı. Programın adı Her gün İtalyan. Sunucusu Giada De Laurentiis miş bende yeni öğrendim. Bir kaç gün sonra kanalları gezerken hızlıca geçtim bu programı. Balküpü uzakta görüş mesafesinde değil ama sunucunun sesini duyar duymaz 'anne benim sevdiğim' diyerek açtırdı programı bana. Evet bildiğiniz yemek programı izliyoruz. Hemde İtalyan yemekleri :). Nasıl dikkatli izliyor anlatamam. Anne sende bundan yap demeyi ihmal etmiyor tabiki. Doğru yemek yemeyi seven bir kızımız var ama yemek programı izlemesi, özellikle bunu seçmesi ilginç geldi yinede. Ne dersiniz Gurme falan olur mu bu kız:)....

21 Haziran 2010 Pazartesi

Denge ve boğaz...



Aniden bastıran yağmura rağmen sevdiklerimizle boğaz gezisindeydik. Rüzgara inat öksüren kızım hiç sıkılmadan izledi bu şehrin güzelliklerini. Bir kez daha şükrettim bu güzel şehirde yaşadığımız için.



Haftasonu yeni keşfettiğimiz bir çocuk programında gördük bu deneyi. Program daha çok fen bilgisi kıvamında çeşitli deneyler yapıyorlar çocuklar. Anne, baba çok eğlenceli bulurken, küçük hanımın pek ilgisini çekmedi. Kaşık olayını görünce fikri değişti. Vücudun denge noktasını bulmakla ilgili. Kaşığa iki kez nefes veriyorsunuz (hohluyorsunuz yani) :). Sonra burnunuza yapıştırıyorsunuz. Ben ne kadar başarısızsam Almina o kadar başarılıydı. Denge noktasını kolay bulduğu için sanırım.

15 Haziran 2010 Salı

100 ve Bize bir bebek gelsin anne...!!!

Evet 100. post şaşkınım birazcık. Başlarken 100'ü bulmak biraz hayal gibiydi. Ama yazdıkça açıldım. Açıldıkça yazdım. İçimi döktüğüm, iyi, kötü, güzel ne varsa paylaştığım bir köşe oldu. Daha nice 100 lere diyorum :)...

Dün akşam çizgifilm izliyor. Yatar pozisyonda aniden kalktı. Anne bizim evede bebek gelsin dedi. Baba ve ben birbirimize bakakaldık. Ben her zaman ki gibi püskürtme taktiği uyguladım. Bebeğin bana anne, babasına baba kendisine abla diyeceğini hatırlattım. Tamam dedi. Şaşkınlık dahada arttı. Aynı odayı paylaşmalısınız dedim. Onada tamam dedi. Üstüne üstlük bebekyeyimi ona veyiyim oynay dimi anne dedi. Vermessem ağlar dedi. Hepten şaşırdık. Normalde oyuncaklarını bile paylaşmakta güçlük çekerken nasıl oldu bu istek anlayamadık. Okulda kardeşi olan çocuklardan etkileniyor sanırım. Yada bir anlık istek:)...

11 Haziran 2010 Cuma

Eller ve ayaklar...

Hepimiz duymuşuzdur büyüklerimizden. Ne kadar büyürsen büyü benim gözümde hep çocuk kalacaksın, hep küçük kalacaksın diye. En çok babaannem babam için söyledğinde çok komik gelirdi bana küçükken. Nasıl yani? Nasıl küçük görünebilir ki. Babam o benim uzun boylu, kocaman, güçlü babam. Komik nasıl onu çocuk olarak görebilir ki.


Minik yeni doğduğunda da şöyle bir his var içimde. Büyüdükçe de bu el ve ayakları yine böyle öpüp koklaya bilecek miyim diye.


Şimdi 3 yaşında, el ve ayaklar her geçen gün büyük bir hızla büyüyor. Ve ben sanki ilk doğduğu günmüş gibi öpüp kokluyorum o el ve ayakları. Ne kadar haklıymış daha önce söyleyenler. Ne kadar büyürse büyüsün gözünde hep bebek. Dün doğmuş gibi. Bu daha ne kadar sürer bilmiyorum. Kokusu ilk gün ki gibi. Tadı da öyle...

10 Haziran 2010 Perşembe

Sebeb-i Telif

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
yaprakla yağmurun aşkı meselâ
kim olsa serpilen coşturuyor bizi
imreniyoruz başkalarının mahvına.
Yağmur mahvoluyor çarparak
kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında
yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur
silkiniyor vuran her damlayla.

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
ilkönce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını
uzak iklimlerin
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
Bize ait olan ne kadar uzakta!

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
başkalarının düşünceleriyle değil.
“Üstümde yıldızlı gök”demişti Königsberg’li
“içerimde ahlâk yasası”.
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
İster gözünü oğuştur,istersen tetiği çek
idam mangasındasın içinde yasa varsa.
Girmem,girmedim mangalara
Yer etmedi adalet duygusu
içimde benim
çünkü ben
ömrümce adle boyun eğdim.
Yıldızlı gökten bana soracak olursanız
kösnüdüm ona karşı
onu hep altımda istedim.

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
düşmanı gösteriyorlar,ona saldırıyoruz
siz gidin artık
düşman dağıldı dedikleri bir anda
anlaşılıyor
baştan beri bütün yenik düşenlerle
aynı kışlaktaymışız
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor
sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda
tek başınayız.

Diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek
belki çocuk ve ihtiyar,belki kadın ve erkek
hepimiz,herbirimiz gizli bir isimle adaşız
yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı
hayatımıza kendi adımızla başlardık
bilmediğimiz bu isim,hesaptaki bu açık
belki dilimi çözer,aşkımı başlatırım
aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine
adımı aşkın üstüne kendim yazarım.

İsmet Özel

7 Haziran 2010 Pazartesi

Yağmur....




Yağmurlu bir haftasonu, yağmurlu bir pazartesi...

Kanatları ıslanmış kuşlar pencere önünde, öksüren küçük hanım okulda, bugünün pazartesi olduğunu unutmaya çalışan anne işte...

Tüm gün bunu dinleyceğim büyük ihtimalle. Ruhumu beslemek için. Hayal kurmak için.



4 Haziran 2010 Cuma

Hikaye....

Bir bıçak düşün ki iki ucu birbirinden keskin...
Bir insan düşün ki aklıyla, yüreği hep kavga halinde...
Bir göz düşün ki an gelir yaş akar, an gelir tebessüm...
Zaman zaman kararsız, zaman zaman kararlı...
Bazı günler vardır ya çözemessin kendini.
Şimdi ben öyleyim.
Ne yana dönsem kesiliyor bir şeyler
An geliyor annemin küçük kızı,
An geliyor kızımın kocaman yürekli annesi....

2 Haziran 2010 Çarşamba

Kızım'a....

Canım,

Bu blog seninle yaşadıklarımın bende bıraktığı izleri anlatmak için açıldı. Hafıza her zaman her şeyi çok net hatırlamıyor. Benim yaşıma geldiğinde zaman zaman unutmaktan şikayet edeceksin sende. Unutmayayım diye, yaşadıklarımı gözden geçireyim diye, senin büyüme ve gelişmeni an an kaydedeyim diye açıldı. Hepsinden önemlisi sana bir hediye bu blog. Yaşadıklarımızı oku diye.

Şimdi 3 yaşındasın. Ben son 3 gündür anladım ki seni daha cesur yetiştirmeliyim. Annelik duygusu başka birşey bebeğim yaşadığında anlayacağın. Ama bu duygu insana bir kaybetme korkusu getiriyor. Ben bu korkuyla cesur bir kız yetiştirmeyi atlamışım sevgilim.

Şimdi yazacaklarımı zaman zaman okuma şansı bulursun umarım. Benim senin fikirlerini oluşturma şansım yok, olmamalıda. Yetişkin bir birey olana kadar çokça çatışacağız belki. İnatla kendini savunacaksın tıpkı annen gibi.

Güçlü ol kızım. Asla yapamam gücüm yetmez diye düşünme. İnsanın acizliği burda başlar çünkü. İnandığın sürece gücün yeter. Minicik adımlarda atsan bir şeyleri değiştirmeye gücün yeter. İnandığın dil, ırk, dil, görüş her ne olursa olsun içindeki merhameti, vicdanı, sevgiyi sakın geri plana atma. Haksızlığa uğrayan her kim olursa olsun gücün yettiğince yanında ol. Ben demekten kurtulduğun an,gerçek mutluluğu o zaman anlayacaksın.

Şimdi ben bunları yazıyorum çünkü ne kadar çok ben dediğim için kendime kızıyorum. Umarım sen kızmazsın kelebeğim. Anne hissettiklerini yazıyor. Biliyorum sende o müthiş inadınla, inandığını yaşayacaksın....