25 Kasım 2009 Çarşamba

Heyecan...

Bizim zamanımızda şeklinde başlayan cümleler kurmak için henüz çok erken. Ama çocukluğumdaki bayramlar kadar heyecan duyuyorum gelecek günleri beklerken. Ufakta olsa yeni bir şey alıyorum kendime. En çokta uzun süredir görmediğim insanları görmek, kalabalık sofralara oturmak, öpüşmek, sarılmak mutlu ediyor beni. Her gün uğradığım annemin evine bayramda gitmek bile farklı oluyor. Minik hanımda böyle beklesin istiyorum bayramı. Her bayram yeni kıyafet heyecanı onuda sarsın. Bayram sabahı erken kalkmanın anneanne yada babaanne evinde kahvaltı etmenin zevkine oda varsın. Uzun süredir görmediklerini görsün. Şımarsın, hediyeler alsın istiyorum. Ev, iş arasında sıkışan yaşamımızda, alışveriş merkezlerinin dışında zaman geçirilecek yerler kalmıyor artık çocuklara. Sosyalleşmenin bu ilk adımlarında daha çok insanla daha çok sevgiyle karşılaşmasına vesile oluyor bayramlar. Yine heyecanla beklediğimiz bir bayram geliyor. Güzel bir bayram geçirmeniz dileğiyle.

İyi bayramlar...

Balküpünden inciler:

  • A: Tatlım haftaya bayram biliyormusun?

  • Almina: Anne hani şekerim nerde?

  • A: :))

24 Kasım 2009 Salı

19 Kasım 2009 Perşembe

16 Kasım 2009 Pazartesi

YETENEK


Onun bu resimleri yaptığını gördüğümüzde biraz garipsedik doğrusu. Bir insan çiziyordu onun deyimiyle bebek. Henüz 2,5 yaşında onun yaş grubu için erken gibi geldi bize. Doğru onu boyalarla, kağıtla ve kitapla erken tanıştırdık. Onunla birlikte resimler çizdik. Babasınında resim kabiliyeti yok sayılamaz. Belki genetik bir geçiş, belkide görsel hafızanın yansımaları. Yada kızımız resim konusunda yetenekli mi ne?:)

Biraz google araştırması. Genellikle 3 yaş sonrası bu tarz çizimlerin başlayacağını söylüyor. Önemli bir notta yaptığı resimlere tarih atıp bir gelişim gösterip göstermediğinin farkına varmak iyi fikir! Başladık tarih atmaya.

Yine bu araştırmaları yaparken sanat üzerine dersler veren bir okula rastladım. 3 yaş sonrası eğitim veriyorlar. Arasam bilgi alabilir miyim acaba. Neyse aradım karşıma okulun sorumlusu resim öğretmeni bayan çıktı. Kızımın bir insan yüzü çizdiğinden bahsettim. Oda bunun yaş ortalaması olarak erken olduğunu fakat şimdiki veletlerin gerek Tv, gerek diğer uyarıcı görseller sayesinde daha hızlı öğrendiğinden dolayı şimdilik buna yetenek diyemeyiz dedi. Bunun yetenek olduğunu söylemek için erken olduğundan bahsetti. Ve eğer isterse miniğimiz 3 yaş sonrası bu yönde eğitim alabilirmiş.

Bide oyun grubundaki sınıf öğretmenimizle paylaştık konuyu. Oyun grubunda serbest resim çalışması yok. O yüzden kendi yaş grubunun neler yaptığının gözlemini yapamıyorum. Ama öğretmenimiz hafta içi grubu gördüğünden daha rahat bilgi alırız dedim. Oda bunun 4 yaş civarı olduğundan bahsetti. Bu yönde bir eğilimi varmı sanırım zamanla öğreneceğiz. Her zamanki gibi aceleci mi davranıyorum o daha 2,5 yaşında demektende kendimi alıkoyamadım. Fakat onun farkındalıklarını, yeteneklerini, eğilimlerini gün yüzüne çıkarmakta benim işim. En iyi öz güveni bu yolla kazanacağına inanıyorum. Hoşlandığı, yapmaktan zevk aldığı şeyleri bulmasında her zaman ona yol gösterici olacağım.

12 Kasım 2009 Perşembe

İş dünyası ve erkek egemenliği...


9 yıldır çalışıyorum. Bazı şeyleri gözlemlemek yılların verdiği sabırla daha kolay. Çalıştığım ortam için aile şirketi denebilir kısmende olsa. İş dünyasında yönetim genelde erkeklerin elinde. Yönetimi elinde bulunduran erkekler de varolan güçlerini, bilgi ve becerilerini aktarmak için yine bir erkeği seçiyorlar ne yazık ki. Kadınlar onlar için daha bir entirikacı, bulunduğu yeri her an sallayabilir, konumunu yok edebilir tehdidi oluşturuyor. Korkuyorlar mı ne? :). Hem cinsi ona sadık kalır yamuk yapmaz diye düşünüyor erkek. Bu bir bakış açısı.

Diğer noktada kadınların bilgi ve becerilerinden yararlanılır, onun bakış açısına başvurulur, titiz ve disiplinli çalışması her zaman göz doldurur ama sınırlarının dışına çıkmasına izin verilmez. Neden ? Tehlikemiyiz gerçekten. Yoksa hala erkek işi mantığı mı yürütülüyor. Kadın girdiği toplumlarda kendini ifade edemiyor mu? Yada erkekler bunu kasıtlı mı yapıyor.

Bir iş veren olarak şuna katılıyorum ki. Bayanlarla çalışmak zor. Zor kısmı şu. Evlilik, doğum, çocuk bunlar iş hayatını baltalıyor. Çocuk hasta diye evde kalıp çocuğu için izin alan erkek yok. Yeni doğan bebeğede erkek bakmıyor. Eee suçumuz ne? Devlet beni çocuk doğurduğum için desteklemiyorsa, bide özelde çalışıyorsan vay haline. Ücretsiz izin iste bakalım kaç ay veriyorlar. Aslında çok doluyum. Belkide kendi adıma yeterince güçlü değilim bunu beceren kadınlar yok mu var. Şu bir gerçekki kadın dayanışması diye bir şey yok. İş dünyasında yok. Yada ben görmedim!!!
Feminist bir yazı oldu farkındayım. İçimdeki feminist uyandı sanırım....:)

Resim alıntı...

11 Kasım 2009 Çarşamba

Devam mı?, Tamam mı?

Herkes hasta, herkes ateşli. H1N1 korkusu, aşı yaptırıp yaptırmamak, korunma yolları vs. vs. Tüm bunlara ek yeni başladığımız oyun grubu. Zaten yeni başladık, minik kuş yeni adepte oldu. Severek ve isteyerek gidiyor. Aklımdan geçen bir süre ara vermek. Asıl korku H1N1 den değilde. H1N1'rin geçirdiğimiz ameliyatla ilgili bize sorun yaratması. Haftada bir gün zaten gitmesede olur. Diğer taraftan toplumdan izole etmek mümkün mü?. Çocuk hiç mi dışarı çıkmayacak? Sorular sorular. En iyisi çocuk doktorumuza danışmak. Kızımı, gelişimini, geçirdiği hastalıkları en iyi bilen o. Devam edin dedi. Karantinaya almak, yada hiç bir yere çıkarmamak mümkün olmadığına göre devam etmekte fayda var şeklinde konuştu. Ve risk grubunda olmadığımızıda üstüne basa basa söyledi.

Oyun grubumuzda her hafta gönderdiği bilgilendirme postalarıyla hem kendi üzerlerine düşeni, hemde bizim yapmamız gerekleri tekrar tekrar anlatıyorlar. Söylediğimiz şarkı ve oynadığımız oyunlarda da el yıkama ve beslenme mesajları veriliyor çocuklara. Bu işin tek iyi yanı el yıkama alışkanlığı olmayan toplumumuzun bu konuda bir alışkanlık kazanması.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Ruh hali: Karmakarışık...

Bilinmezliklere yolculuk etmek. Unuttuğunu sandıklarını hatırlamak. Hatıralarını tazelemek ne elem vericiymiş. Anne olmak başka bakmakmış dünyaya. Empati kurmayı kolaylaştırmakmış. Kızının baktığı gözle bakabilmeyi becerebilmekmiş. Düşünmeden yaşamayı reddetmekmiş. Her hareketi binlerce kez düşünmekmiş. Her çocuğa merhamet göstermekmiş. Haberleri gözü yaşlı izlemekmiş. Anneni ve babanı daha iyi anlamak. Bir annenin endişelerini gözlerinden okumakmış. İnadına ayakta durmakmış annelik. Zorluklar karşısında pes etmemek. Hislerine yenilmeden gardını almakmış. Umutlu bakmakmış hayata. Hayaller kurmakmış. Ağlayan her çocuk sesinde yüreği ağzına gelmekmiş. Paranoyaklıkmış annelik, miniğini her türlü zarardan korumak adına. Benim sorumluluğum dışında kaldığı anlarda yaşayacaklarını önceden hesap edip endişelenmekmiş. Abartmakmış bazen. Yaşını, bulunduğun ortamı düşünmeden yeniden çocuk olmakmış. Uyumayı, yemek yemeyi, yürümeyi, konuşmayı yeniden öğrenmekmiş annelik. Dışardan bakanlar için zor gözüksede sevmenin en doğal haliymiş. Aşk mış annelik. Katıksız, karşılıksız daha önce hiç duyulmamış haliyle aşık olmakmış.

2 Kasım 2009 Pazartesi

İnatçı keçi....

Cumartesi sabah erken kalkıldı. Anneanne ve teyzelerle oyun grubuna gidildi. Daha sonra 1 saatlik alışveriş merkezi gezintisi ve sonrasında akraba ziyaretleri yapıldı. Güzel bir gün geçirildi fakat balküpü öğlen uykusunu uyuyamadı. Arabada daldığı uykulardanda iniş sırasında uyandı. En son babayla eve dönüş yolunda uyumaya karar verdi. Son dönem takıntımız arabadaki servis sehpası. Hem kendininkini, hem benimkini açtırıyor. Anladım uyuyacak gözler kapandı kapanacak. Hadi kızım yat kucağıma yol uzun. Ani bir hareket ''hayıy yatmıycam :(''. Ya sabır ''peki kızım''. Uyusun yatırırım kucağıma. Uykuya dalar kafa bir oyana bir buyana yürek ağızda ha vurdu vuracak yada paldır küldür düşecek. Yatırmaya çalışılır. Bu sefer ağlamaklı bir isyan ''hayıy''. ''Kemeri taksak bari, hiç olmadı arkana yaslan''. Sonuçta inatçı keçi kendi bildiğini okur. Buda kanıtı biraz karanlık ama yeterince açıklayıcı.